20 Haziran 2011 Pazartesi
Dijital Sahneler!
Sezon sonu...
8 Haziran 2011 Çarşamba
'Kebap'a ve fiziksel tiyatroya övgü.

Kebap'ı izledim ve bodoslama söylemek istiyorum ki erkekler dünyası fikrine bayıldım, hemen de Oda Tiyatro'suyla çıkardığım son oyunu hatırladım. Evet İstiyorum'da aynısının kadın-erkek karışık versiyonunu yapmıştım evliliğin içinde kendini baskı altında hisseden ve anne-baba-çevre takıntıları yüzünden bi türlü kendileri olamayan kadın ve erkeği vurgulamak için sahnenin arkasında hiçbişey söylemese de oturan ve izleyen kadınlar ve erkekler vardı. (Ben de hep kendi yaptığım şeylere referanslar olunca seviyorum ha:)) Bizim oyunda soranlar olmuştu gerçi onlar niye orda oturuyor diye, bence Kebap'ta soran pek olmamıştır zira fazlasıyla açık ve anlaşılırdı. Başlangıçta sahnede tek başına kıyafetini değiştiren kadın sonlara doğru erkekler dünyası tarafından giydiriliyor, zaten sürekli onlar tarafından izleniyor ve onların bakışları arasında yaşıyor, yönetmen bir üst katmanı eklemeyi de ihmal etmemiş ki bence bu daha da önemli, başroldeki erkek oyuncunun komutlarıyla harekete geçiyor erkekler dünyası. Yalnızca artık herşeyin çığrından çıktığı ve kadının öldüğü sahnede komutuna uymuyorlar-ki bu da yapılan kötülüklerin sebebi olduğu halde sorumluluğunu almayan erkekler dünyası metaforu adına çok başarılı bence.
Oyunun maç fanatizmiyle bitişi ve finalde oyuncuların selam vermeye çıkmayışı da yenilikçi ve oyunun içeriğiyle çok bağlantılı bir tavır. 'Bu bir oyun değil' çünkü gerçekten ve bu dünyada gördüklerimizde 'alkışlanacak bir şey yok' ve bu salondan çıktığınızda 'bir oyun izleyip alkışlayıp çıkıp gitme'nin tatminini yaşamayacaksınız. Yönetmenin seçtiği bu tavırda in-yer-face oyuncusu olmakla da ilgili bir anlam da çıkıyor bence üzerinde düşünülmesi gereken. Oyunculuğu kişisel tatmin dışında göremeyen, politik sorumluluğu üzerine kafa yormayan, alkış odaklı yaşayan oyuncular var çünkü bu hayatta. Ve evet, oyuncu alkışlanmasın demiyorum fakat yaşadığımız dünyayı yaşanılabilir hale getirme çabasında olan sanatın herhangi bir dalını icra eden insanların zaten insan olarak yapmaları gereken şeyi mesleklerini kullanarak yaptıkları için göstermeci çığlıklar beklemelerine gerek olmadığının güzel bir örneği bu tavır diyorum. Yoksa güzel şeyler yapan insanlar takdir edilsin, hatta önce takdir mekanizması gelişsin ki, eleştri mekanizması da gelişebilsin.
Velhasıl, Kebap'ta dikkat çekmek istediğim bir başka konu da 'fiziksel oyunculuk' meselesi. Oyunu izledikten sonra biraz daha araştırdım fiziksel oyunculuğu ve kesinlikle daha çok oyun yapılmalı bu konuda dedim. Şimdiye kadar Grotowski temrinlerini çalışma sisteminin odağına oturtan bendeniz, şu son 1 yılda bunu yap(A)mamış olmanın verdiği rahatsızlığı derinden hissettim. Çünkü evet, oyuncuların fiziksel devinimle metne yaptıkları katkı oyunu bambaşka bir yere götürüyor, hem içerik olarak hem de estetik olarak izlediğim en iyi 'in-yer-face'ler arasına kesinlikle girer bu oyun bu yönüyle. Yönetmen açısından da oyuncu açısından da yaratıcılığı harekete geçiren çok önemli bir etmen.
7 Haziran 2011 Salı
Yüzyılın Aşkı Bilinçakışı...

Adını duyup tanıtım videosunu izlediğim andan itibaren çok seveceğim hissine kapıldığım, bu his yüzünden oyunun her gösterimini sapık gibi takip ettiğim ama bi şekilde 'izlersem biter' duygusuyla hakkındaki haberleri, eleştrileri okuyup 'hayalimdeki'ni canlı tutuğum ve gerçeğine gitmeyi ertelediğim Yüzyılın Aşkı'nın bu sezon için sondan bir önceki gösterimine nihayet gittim. Yeni bi oyun izleme heyecanımın bu kadar yüksek oluşu durumu onca aylık 'kapanma' sürecinden sonra çok iyi geldi... O kadar ki oyunun her anını aklımda tutmaya çalıştım, bitmesin, acaba bi daha izlemek istersem, DVDsini çıkarırlar mı, sahi öle bi furya vardı ama BKM'den başka yapan da bilmiyorum, aynı hissi vermez diye yapmazlar heralde derken bunları düşüneceğime oyunu izleyip -aha işte, adamın cümlesinin başını kaçırdım- ama önemli olan cümleler değil de mizansen, bu anı unutmasam yeter, adam önde kadın arkada sırtını duvara yaslamış, yönetmen bu sahneyi çıkarırken salonun en arkasında oturan seyircinin görüş açısını baz almış olmalı sahi ne zamandır bu kadar özenli ve naif bir sahnelemeyle karşılaşmamıştım, oyuncuların mekanı ve mizansenlerini değiştirme anlarında bile estetik duygusu korunmuş, izletiyor da izletiyor, tanıtım videosundan hissettiğim ve heyecanımı diri tutan da buydu, evet şimdi çözdüm, -hoop kadın adamı aldatmış ama adam da susmuş. bence 'susarak iyi bi şey yapmışlık ve haksızlığa uğramışlık durumu'nu korumak için susmuş da susmuş. kadının da içi çürümüş susuşlardan, belki de sırf adam artık konuşmaya başlasın diye aldatmış, yıl kaçmış?-gizem-beynini sustur ve izle-sustur!(tarihlerin ileri geri hareketinin sıralamasını en son mu yapmıştır acaba? hikayeler ve duygu durumlarının dengesini kurarak oyunun temposunu tutturmak için muhtemelen evet. Bunu şimdi düşünmemeliyim, sıralamayı hatırlayıp neyin arkasından ne gelmiş, sonra bakabilirim, aa hatta kağıtta yazıyor bile! Sussss..... 81 öyle bir başladı ki benim bilinçakışım dahil her şey sustu. Diğer bölümlerin genelindeki -ve sanırım hayatın- konuşan kadın susan erkek dengesinin hem metinsel hem rejisel mükemmel dengesi. Konuşmayan ama korktukça, panikledikçe elini masaya vurmak suretiyle ses çıkaran erkek. O erkeği o hale getiren başka erkekler, O başka erkeklerin susma ve ses çıkarma öğretileri, bu öğretilerin arasında susmayan ama erkeğin masaya vuruşu irkiltisinde ses de çıkaramayan kadınlar. Kadının konumu, söyledikleri, duygusu o kadar iyiydi ki bu sahnede! Ne boyun eğen ne de 'ne halin varsa gör' diyen sadece kafasını pencereden dışarı uzatmak isteyen... -ağlama ağlama, ağla ama hıçkırma bari oyundan gözlerim şiş çıkmak istemiyorum(ama DVD şart be!)- Tamamlanamayacak olma ve çaresizlik gözle görünür elle tutulur bir şey artık, hikaye o kadar güzel yaşanıyor ki-şu an bunu oynuyor olmak ne büyük bir lütuf, oyuncular farkında mıdır ki şu anda bunun? 1buçuk saat denmişti daha var demek ki -Hoop sahne kararmasın kararmasın!...-